TR-Dizin İndeksli Yayınlar Koleksiyonu
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.12514/1836
Browse
Browsing TR-Dizin İndeksli Yayınlar Koleksiyonu by Author "02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi"
Now showing 1 - 20 of 549
- Results Per Page
- Sort Options
Article 1177 Tarihli Süryanice “Harklean” Dörtlü İncil El Yazması(TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI, 2021) Kaplan, Necla; Akyüz, Mihayel; 02.11. Department of History of Art / Sanat Tarihi Bölümü; 12.03. Syriac Language and Culture Programme / Süryani Dili ve Kültürü Programı; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 12. Institute of Living Languages / Türkiye’de Yaşayan Diller Enstitüsü; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiDublin Chester Beatty Kütüphanesi’nde Süryani koleksiyonunda Syc 703 numarada kayıtlı bulunan Harklean Dörtlü İncil el yazması makalenin konusunu oluşturmaktadır. El yazmasının şimdiye kadar detaylı monografik bir çalışmada incelenmediği ve yeteri kadar bilinmediği görülmüştür. Bu nedenle eser kodikolojik, paleografik ve sanat-tarihsel yönden incelenmiş, sahip olduğu özellikleri tanıtılmaya çalışılmıştır. Chester Beatty Kütüphanesi’nin dijital erişime sunmasıyla ulaşılan eser; Eusebios mektubu, 8 kanonun 17 adet tablosu, dekoratif haç motifi, 11 adet litürjik kodeks tabloları, Dörtlü İncil, her dört İncil’in (Matta, Markos, Luka ve Yuhanna) bapları hakkında bilgi sunan “İçindekiler (Qephelaon) bölümü”, Harkelli Toma’nın kendi çalışması hakkında bilgi vermek için yazdığı sonsöz metninin kopyası, kolofon ve sonradan ilave edilmiş bazı bilgi notlarını içermektedir. Eserin Kolofonu ve bilgi notları okunmuş böylece detaylı bilgilere ulaşılmıştır. Görsellerle donatılmış kanon tablolu ve Harklean versiyonu olan bu Dörtlü İncil el yazması; Isho’bar Romanos ve aile bireyleri tarafından Tell Arsanius bölgesindeki Meryem Ana Kilisesi’nde 1177 yılında yazılmış ve banisi Rahip Ahrun tarafından 1180 yılında Madik Manastırı’ndaki Kırk Şehit Kilisesi’ne vakfedilmiştirArticle 1234 Anonim Süryani Kroniği ve Diğer Yerel Hristiyan Kaynakları Çerçevesinde İmâdüddin Zengî’nin Urfa’yı Fethi(Ortaçağ Araştırmaları Dergisi, 2022) Can, Umut; Yaşar, Şükran; 02.13. Department of Syriac Language and Literature / Süryani Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiÖz– İmâdüddin Zengî, 1144 yılında Urfa’yı fethederek bu şehirdeki Haçlı varlığına son vermiş ve yaklaşık yarım asırdan beri Müslüman komutanların yapamadığını başarmıştır. Hadise büyük yankı uyandırmış ve Avrupa’dan gelecek olan II. Haçlı Seferi’ne zemin oluşturmuştur. Müslümanlar için büyük bir zafer, Haçlılar için ise büyük bir yıkım olan hadisenin kayıtları her iki görüşün tarih yazıcıları için de önemlidir. Bundan dolayıdır ki hem Müslüman hem de Hristiyan yazarlar, eldeki veriler ışığında vakaya dair bilgileri, kendi dünya görüşleri doğrultusunda aktarmaya gayret göstermişlerdir. Ancak bir de bu olayı kendi dünya görüşleri üzerinden aktaran bölgenin yerel Hristiyan tarih yazıcıları vardır ki, özellikle mezhebi farklılıklar sebebiyle onların dünyaya bakışı ne tam olarak Haçlılar gibi ne de doğal olarak Müslümanlar gibidir. Dolayısıyla bu yazarların Urfa’nın fethi hususunda aktarmış oldukları bilgiler, diğerlerine nazaran daha farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Bu bağlamda, Yerel Hristiyan Kaynaklarındaki bilgiler, bölgenin yerlisi olmalarının ve birinci elden bilgilere ulaşma olanaklarının avantajıyla, İslâm tarihçilerinin verdikleri bilgilerden daha detaylıdır. İslâm kaynaklarının vaka üzerine verdiği bilgiler, birbirine oldukça benzemekte ve bilginin bir ya da iki kaynaktan edinilmiş olduğu izlenimini vermektedir. Dolayısıyla bu hadise özelinde Yerel Hristiyan Kaynaklarının verileri büyük önem arz etmektedir. Bu amaçla Haçlı ve Ermeni kroniklerinin yanında, Süryanice yazan tarihçilerin eserleri, ziyadesiyle ön plana çıkmaktadır.Article 17. YÜZYILDA AŞİRET GELENEKLERİNİN ŞER’İ HUKUKTAKİ YERİNE DAİR DİYARBEKİR MAHKEMESİ'NDEN BİR ÖRNEK: KAN DAVALARINDA SULH AMACIYLA KIZ VERME ÂDETİ VE AŞİRETLİ TOPLUMLAR HAKKINDA BAZI DEĞERLENDİRMELER(Turkish Studies (Elektronik), 2018) Gümüş, Ercan; 02.14. Department of History / Tarih Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu çalışma, 17. yüzyılda Amid Mahkemesi'nde ele alınan bir "katl" davasında davacı aileye diyet olarak verilen bir takım çiftlik hayvanı, kümes hayvanı ve gündelik kullanım eşyaları arasında zikredilmiş, "berdel usulü"yle gelin giden Zarife adlı kadının davası esas alınarak kaleme alınmıştır. Hasımlar arasında berdel evliliği usulüyle kurulacak akrabalığın muhtemel kan davalarını engelleyeceği düşünülmüş olmalıdır. Bunu mahkemeye sunan ise sulh aracısı kişilerdir ki bunlar hukuki terminolojide "muslihûn-i müslimûn" olarak ifade edilmiştir. Davada, suçlu yerine, ailesinden bir kadın cezalandırılmıştır ve hasım aileye gelin olarak verilmiştir. Bu hususu ise "töre" denilen "sözlü hukuk"un Şer'i hukukta yer bulmasına bağlamak mümkündür. Bundan dolayı araştırmada ele alınan kavramlardan biri töredir. Birden fazla hukukun geçerli olmasından dolayı, sistemi "çoklu hukuk" olarak kabul etmek mümkündür. Aşiret hukukunun yani törenin mahkemede çözüm olarak kabul edilmesi zorunlu olarak aşiretli toplumlar hakkında bazı değerlendirmelere sebep olmaktadır. Bu bağlamda, aşiret yapılarının kaynaklardan takibine girişilmiş, inceleme döneminde ve bu döneme yakın tarihlerde Doğu ve Batı toplumlarında dikkate değer benzerlikle üzerine bazı görüşler sunulmuştur. Çalışma, kan davalarının çözümü için bir başvuru metodu olan berdel usulünü de kapsamaktadır. Çalışmada dikkat çekilen diğer bir problematik mahkemenin verdiği kararın içeriğidir. Mahkemenin kararı, İslam Hukuku'nun ve Evrensel Hukuk’un temel prensiplerinden olan "suçun şahsiliği" ilkesiyle çelişmektedir. Bireysel bir suçun cezası suçlu yerine suçlunun yakınlarından birine ödettirilmiştir.Article 17. YÜZYILIN SONUNDA CİZYE DEFTERLERİNE GÖRE DİYARBEKİR (AMİD) ŞEHRİNDE GAYRİMÜSLİMLER (1691-1695)(e-Şarkıyat İlmi Araştırmalar Dergisi, 2020) Gürhan, Veysel; 02.14. Department of History / Tarih Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiOsmanlı hukukuna göre ülke sınırları içerisinde yaşayan gayrimüslim halk kendilerine sağlanan güvenlik ve himaye karşılığında zimmî olarak tanımlanmakta ve kendilerinden cizye adıyla bir vergi alınmaktaydı. Cizye mükelleflerinin yaşadıkları mahalle, köy, kaza ve eyaletlere göre kaydedildiği defter gruplarına ise cizye defterleri adı verilmekteydi. Bu defterlerden elde edilen veriler sayesinde yerleşim yerlerinde bulunan gayrimüslimlerin nüfusu ve ekonomik durumları ile ilgili bilgiler edinmek mümkündür. Bu araştırma Osmanlı Arşivi’nde Maliyeden Müdevver Defterler (MAD.d) fonunda bulunan Diyarbekir Eyaleti’ne ait 3 cizye defterinden elde edilen verilere dayanmaktadır. 17. yüzyılın sonuna ait bu defterler Diyarbekir kent merkezi ile eyalet içerisindeki kazalara ait verileri ihtiva etmekte; fakat bu araştırma sadece kent merkezine ait verilere odaklanmaktadır. Zira bahsi geçen dönemde Diyarbekir Eyaleti’nin merkezi konumundaki Amid Kazası aynı zamanda eyaletin en büyük şehri olup paşa sancağı olarak da nitelendirilmekteydi. 19. yüzyılın sonlarına kadar gayrimüslim nüfusun yoğun olarak yaşadığı bilinen Diyarbekir kent merkezinde incelenen dönem içerisinde tahmini olarak ne kadar gayrimüslim nüfusun var olduğuna, siyasi, idari ve ekonomik değişimlerin demografik yapıya etkisine, gayrimüslimlerin hangi mahallelerde ikamet ettiklerine dair daha birçok bilgiye bu defterlerden elde edilen veriler ile ulaşılabilmektedir. Bu çalışma ile 17. yüzyılın sonlarında Diyarbekir’de gayrimüslimlerin demografik yapısı ve mekânsal konumlanmaları ile birlikte ödedikleri vergi kategorileri üzerinden sınıfsal durumları tespit edilmeye çalışılmaktadır.Article 18. Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Kadın ve Hukuk: Amid Mahkemesi'nde Kadınların Hak Arama Süreçlerine Dair Bazı Değerlendirmeler(2017) Gürhan, Veysel; 02.14. Department of History / Tarih Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiKamusal alanın dışına itilmiş veya itilmeye çalışan birçok topluluk gibi kadınlarda ilk çağlardan beridir süre gelen tarih yazımı geleneğinde kendilerine yeteri kadar yer bulamamışlardır. Çünkü geleneksel tarih yazımı öznesi erkek olan ve erkeklerin yaşam pratiklerinden kaynaklanan konular etrafında gelişmiştir. Kamusal alandaki erkek egemenliği tarihi erkeğe has bir alan olarak gösterirken kadını ise geçmişte gelişmiş olaylarda değişime sebep olmayan ya da sonucu etkileyecek güce sahip olmayan bir konumda temsil etmiştir. Osmanlı Tarih yazımının ilk örneklerinde de benzer şekilde erkekler tarihsel olaylarda özne olarak kabul edilirken kadınlar ise uzun bir süre tarih kitaplarında görünür olamamışlardır. Özellikle feminist kuramın toplumsal tarih çalışmaları ile kesişiminden sonra bahsi geçen algı kırılmış ve arşiv belgelerinden yola çıkarak sadece siyasi olayların değil sosyal tarihin de aydınlatılabileceği bakış açısının gelişimiyle birçok araştırmacı kadınların tarihine yönelmiştir. Bu çalışmada kamusal alanda tutulan Osmanlı kadı sicilleri üzerinden kadınların hak arama mücadeleleri ve Osmanlı kadınının içinde bulunduğu dönemdeki görünümü resmedilmeye çalışılacaktır.Article 18. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINA AİT (M. 1787-1789) 3757 NUMARALI TEREKE DEFTERİNİN AMİD’DEKİ SOSYAL VE EKONOMİK HAYATA DAİR DÜŞÜNDÜRDÜĞÜ BAZI HUSUSLAR(e -Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, 2016) Gümüş, Ercan; Gürhan, Veysel; 02.14. Department of History / Tarih Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu çalışmada 1787-1789 yıllarında Diyarbekir/Amid mahkemesine ait ölüm kayıtlarının tutulduğu 3757 numaralı tereke defterinin verileri esas alınmıştır. Burada kayıtlı 175 tutanakta ölen kişilerin sahip olduğu servet, cinsiyet, din, meslek ve unvan gibi hususlar üzerinden bazı değerlendirmeler tablolara dökülmek suretiyle ele alınmıştır. Ayrıca, Amid’de yerleşik olan ve dışarıda ölenlerle buraya dışarıdan gelen ve kırsal yerleşim alanından gelenlerin profilleri üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Anlatılan hususlardan hareketle bu yıllarda şehirdeki sosyo-ekonomik tablonun resmedilmesi amaçlanmıştır.Article 1879-1880 MUSUL VİLAYETİ KITLIĞININ EKOLOJİK, İDARİ VE EKONOMİK BAĞLAMI(Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi, 2022) Dinç, Fasih; 02.14. Department of History / Tarih Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiOsmanlı belgelerinde kaht u gala olarak geçen kıtlık, yerel düzeyde ekseriyetle yetersiz ve dengesiz yağışlar sebebiyle toplumun temel besin kaynaklarından olan tahılda meydana gelen azlık ile buna bağlı olarak oluşan pahalılık olarak kendini gösterir. Kuraklığa bağlı olarak ortaya çıkan kıtlık, belli bir döneme mahsus değildir. İklim ve hava durumu koşullarından kaynaklı belli aralıklarla kendi kendini yeniden üretme özelliğine sahiptir. Kıtlığın kuraklığa bağlı olarak ortaya çıkan yapısı, beraberinde etkili ve sistemli bir iktidarın varlığını da gerekli kılar. Zira kıtlığın kendini tekrar eden yapısıyla ilişkili oluşan tahribatın kapasitesi iktidarın konumlanma düzeyiyle ters orantılıdır. Özellikle devlet iktidar alt yapısının zayıf olduğu bölgelerde kuraklığa bağlı olarak ortaya çıkan kıtlıkların olumsuz etkileri daha uzun bir zamana yayıldığı gibi yıkıcı olma kapasitesini de artırır. Bu nedenle kıtlık, doğal bir afet olmanın ötesinde devlet mekanizmasının yetersizlikleriyle de ilişkilidir. 1879 yılında yapılan idari bir düzenleme ile Irak’ın kuzey bölgelerini ihtiva eden Musul, Şehrizor (Kerkük) ve Süleymaniye sancaklarından oluşan Musul vilayeti, karasal iklim kuşağında bulunması nedeniyle belli aralıklarla kıtlıkların görüldüğü bölgelerden biri olmuştur. Ancak kendini yineleyen bu kıtlık hâli, nadiren kitlesel ölümlere yol açan şiddetli açlığa dönüşmüştür. Çünkü 18. yüzyılın ortalarından 19. yüzyılın ikinci yarısına uzanan süreçte Irak’ta etkin bir yönetim sergileyen yerel hanedan idareleri döneminde oluşan kuraklıkların neden olduğu darlıkların, kıtlığa dönüşmesine meydan verilmemiştir. Başka bir ifadeyle bu dönem itibariyle toplumsal hafızada iz bırakan kıtlık anlatılarıyla karşılaşılmamıştır. Doğal afetlerin yıkıcı etkisine ilişkin anlatıların, hanedan idarelerinin ilgası ve sonrasına yani merkezileşeme dönemine tekabül ettiği görülür. Bu anlamda çalışmada bir taraftan 18. yüzyılın ortalarından merkezileşme politikalarının uygulanmaya başladığı 1831 yılına kadar Irak bölgesi idaresini uhdelerinde bulunduran yerel hanedan idarelerinin kuraklık ve savaş gibi nedenlerle baş gösteren kıtlıkları önleme veya olumsuz etkilerini sınırlandırma imkân ve kapasiteleri üzerinde durulmuştur. Öte taraftan da merkezî idarenin tesisiyle birlikte Irak’ta meydana gelen kıtlıkların yol açtığı olumsuzluklarla mücadele imkân ve kapasitesi 1879-1880 Musul vilayet kıtlığından hareketle açıklanarak her iki dönem karşılaştırılmıştır. Merkezileşme politikalarının uygulanması sürecinde Musul vilayet alanının da dâhil olduğu tüm Irak bölgesinde güçlü bir idari sistemin tesis edilememesi baş gösteren kuraklıkların kıtlığa dönüşmesine zemin oluşturmuştur. Makalede 1875 yılında Musul vilayet alanında ortaya çıkan kuraklığın devlet mekanizmasının zayıf iktidar alt yapısı nedeniyle 1879 Aralığından 1880 Mayısına kadar şiddetli bir açlığa dönüştüğü tezi savunulmuştur. Bu çerçevede Musul vilayetinde kıtlığın yıkıcı etkilerini derinleştiren ve bir afete dönüşmesine yol açan iç ve dış nedenler üzerinde durulmuştur. Söz konusu nedenler Musul vilayetinin kendi iç dinamikleri ile birlikte imparatorluğun içinde bulunduğu koşullar ve özellikle İngiltere olmak üzere Avrupa merkezli uluslararası ticaretin Irak’ta etkisini artırmasıyla değişen ihracat ve ithalat yapısı bağlamında izah edilmiştir. Makalede 1879-1880 Musul vilayet kıtlığının yol açtığı olumsuzluklardan en fazla etkilenen ve büyük bedeller ödeyen toplumsal kesimin köylü çiftçiler olduğu sonucuna varılmıştır.Article 19. ve 20. Yüzyılda Siverek ve Havalisinde Aşiret İlişkileri ve Akışkan Bir Konargöçer Aidiyeti: Karakeçililer(Anemon Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2023) Ekinci, Mehmet Rezan; 02.14. Department of History / Tarih Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiSiverek Karakeçilerine dair ulaşılabilen erken dönem malumat, 15. yüzyılda Akkoyunlu Uzun Hasan adına kaleme alınan Kitab-ı Diyarbekriyye adlı eserden alınmaktadır. Aşirete ve alt kollarına dair iktisadî ve çeşitli kayıtlar, tahrir ve ahkam defterlerinde bulunmaktadır. 16. asırda Milli Aşireti’ne mensub Milli Akkeçili ve Milli Karakeçili olarak tasnif edilmiştir. Sultan II. Abdülhamid döneminde 1903 senesinde basılı bir risaleden Karakeçilerle ilgili yeni bilgilere ulaşılmaktadır. Risalede Özbek diyarından geldikleri belirtilen aşiretin anıldıkları aile adları, meskûn mahalleri, yüklendikleri vazife ve işlevlerle ilgili bilgiler yer almaktadır. Karakeçi Aşireti’nin Urfa kolu ise, 19. ve 20. yüzyıllarda kendisine bağlı birçok kabileyle Siverek Sancağı’nda yaşamaktaydı. Risalede, anılan Özbek Karakeçilerinin Siverek Karakeçileriyle bağlantılarına dair bir bilgi yoktur. Bununla birlikte Siverek Karakeçilerine bağlı kabileler de tarih boyunca Anadolu’nun çeşitli mahallerinden Siverek mıntıkasına gelerek Karakeçi kimliği etrafında birleşmişlerdir. Birlik etrafında oluşan güç temerküzü ve konfor alanı Karakeçilik mensubiyetine doğru akışkan olarak tavsif edilen bir kimliğin benimsenmesini sağlamıştır. Aşiret, 19. yy. sonlarında 45 ve 46 numaralı iki alayla Hamidiye Süvari alaylarına katılmışlardır. Aşiretin Hamidiye devlet zırhına bürünmesiyle çevre aşiretlerle aralarındaki problemler askeri kimlikleriyle girift bir hale dönüşmüştür. Siverek ve çevresindeki asayişin hükümete akseden yönü, mahallin hazineye katkısının kesintiye uğramasının engellenmesidir. Bu sebeple Hükümet, çatışan aşiretler arasında ılımlı bir siyasetle barışçıl çözümler üretmeye çabalamıştır.Article 19. Yüzyılda ABD Misyonerlerinin Mardin Süryanilerine Yönelik Faaliyetleri(İbrahim Özcoşar, 2006) Özcoşar, İbrahim; Özcoşar, İbrahim; 02.14. Department of History / Tarih Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiOsmanlı topraklarında ABD misyonerlerinin çalışmaları 19.yy.da başlamıştır. ABD’nin geleceğe yönelik sömürgecilik faaliyetlerinin alt yapısını oluşturan bu çalışmaların ilk hedefi Ermeniler olmuştur. Zamanla Osmanlı coğrafyasında geniş bir alana yayılan bu çalışmalar Süryanileri de hedef kitlesi içine almıştır. Süryanilere yönelen ABD misyonlarının, Misyonerlik çalışmalarını da kullandıkları en etkin yöntem eğitim kurumları olmuştur. Bu amaçla Süryanilerin Osmanlı sınırındaki Mardin’de, büyük bir eğitim kompleksi kurulmuştur. Bu kompleks çatısında yapılan çalışmalar, Süryaniler arasında bir kısmının Protestanlaşıp cemaatin bölünmesine sebep olmuştur.Article 19. Yüzyılda Mardin Kadın Vakıfları ve Kadınların Mülkiyet İlişkileri(Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2022) Akman, Ekrem; 02.14. Department of History / Tarih Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiÖz Bu çalışmanın konusu 19. yüzyılda Mardin’de kadınların kurduğu vakıflar, kadınların vakıflar bağlamında iktisadî rolleri ve mülkiyet ilişkileridir. Makalede cevabı aranan temel soru, kadın vakıflarını diğerlerinden ayıran özellikler, kadınların vakıflar aracılığı ile ortaya koydukları sosyal ve iktisadî faaliyetler etrafında gelişen mülkiyet ilişkileridir. Mülk sahibi olarak vakıf kuran, vakıflarda mütevelli ve lehdar olarak kadınların iktisadî ve sosyal rollerinin derecesi çalışmanın temel problemidir. Çalışmada öncelikle Mardin’de kadınların 19. yüzyılda kurdukları vakıflar; vakfiyeler, şer’iyye sicilleri ile arşiv belgeleri temel alınarak tespit edilmiştir. Bu çalışmanın amacı, Mardinli kadınların 19. yüzyılda kurdukları vakıfları tanıtarak, Osmanlı toplumunda kadın ve mülkiyet ilişkileri hakkındaki tartışmalara Mardin örneği bağlamında katkı sağlamaktır. Kadın vakıfları ve kadınların mülkiyet ilişkilerine dair literatür taramasına ve alandaki tartışmalara kısaca değinildikten sonra Mardinli kadınların kurdukları vakıflar tespit edilerek özelliklerine değinilmiştir. Makalede, ayrıca vakıf kurucusu, mütevelli ve lehdar olarak kadınların vakıflardaki rolleri ve diğer akrabalarıyla mülkiyet ilişkileri ve mücadeleleri de ortaya konmuştur.Article 1929 Dünya Ekonomik Krizi döneminde hukuki açıdan İzmir Limanı(Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2021) Meraklı, Erdem; 02.14. Department of History / Tarih Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu çalışmanın amacı, Atatürk Dönemi’nde İzmir Limanı’nın devlet idaresi altına alınmasında rol oynayan hukuki ve ekonomik etkenleri incelemek ve değerlendirmektir. Çalışmada ayrıca, Atatürk Dönemi’nde hükümet ile yabancı sermaye arasındaki ilişkiler, İzmirLimanı’nın millileştirilmesi örneği üzerinden incelenecektir. Araştırma sonunda elde edilenbulgulardan biri, limanın hukuki durumunun değişmesinde, bir dış etken olarak BüyükBuhran’ın rol oynadığı yönündedir. Şöyle ki, Ekim 1929’da ABD’de başlayan ve hızla Avrupa’ya yayılan 1929 Dünya Ekonomik Krizi’nin etkisiyle Türkiye’de tarım ürünü fiyatlarıdüşmüş ve dış ticaret faaliyetleri azalmıştı. İzmir Limanı ise, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaülkenin en önemli ihracat merkezlerinden biriydi ve limandan çoğunlukla tarım ürünleriihraç edilmekteydi. Dolayısıyla ekonomik kriz nedeniyle limandaki ihracat faaliyetlerindedüşüş yaşanmıştı. Bunun üzerine hükümet liman ile ilgili sorunları çözmek için hareketegeçmişti. Dolayısıyla Büyük Buhran’ın, İzmir Limanı’nın hukuki durumunu etkilediği görülmektedir. Diğer yandan çalışma ile, İzmir Limanı’ndaki ihracat faaliyetlerine zarar vereniç etkenlerin, limanı yöneten şirketlerden kaynaklandığı tespit edilmiştir. Cumhuriyet’inilk yıllarında, limandaki yükleme-boşaltma faaliyetlerinden Türk sermayeli İzmir Limanve Körfez Şirketi sorumluyken, rıhtımın yönetimi ise Fransız sermayeli İzmir Rıhtımı Anonim Şirketinin elindeydi. Türk şirketin uyguladığı yükleme-boşaltma ücretleri ve Fransızşirketin ihracattan aldığı rıhtım vergisi, tüccarın maliyetini yükseltmekteydi. Bu da İzmirLimanı’ndaki ihracat faaliyetlerine zarar vermekteydi. Ayrıca Fransız şirketin karıştığı biryolsuzluk olayı da mevcuttu. Çalışma sonucunda, 1929 Krizi’nin yanı sıra bu etkenlerin delimanın hukuki durumunda yaşanan değişimde rol oynadığı tespit edilmiştir. Bu değişimise, hükümet tarafından Fransız şirketin yönetimindeki rıhtıma el konulması, Türk şirketintasfiye edilmesi ve İzmir Limanı’nın bir devlet idaresi altına alınması şeklinde gerçekleşmişti. Ayrıca çalışma ile, İzmir Limanı’nın millileştirilmesinin bir yabancı sermaye karşıtlığından değil, kamu yararının gözetilmesi amacından kaynaklandığı sonucuna varılmıştır.Article 1930 Öncesi Bakhtin Çevresi Estetiğinde Form ve İçerik(2016) İlim, Fırat; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu çalışmanın amacı, Bakhtin Çevresi düşünürlerinin Rus Formalistleri sonrası form ve içerik unsurlarını tekrar ele alış biçiminin ana hatlarını serimlemektir. Formalistler herhangi bir estetik kuram ortaya koymamış ve özel bir metodoloji geliştirmek için çabalamamışlardır. Onlar edebiyat alanını genel estetikten soyutlayarak başlı başına "edebilik" konusu ile ilgilenmişlerdir. Bakhtin, Voloşinov ve Medvedev'in özel olarak ilgilendiği form sorunsalı ise, Formalistlerin aksine, felsefi estetikle ilişkilendirilen bir içerik estetiği üzerinden yeniden ele alınır. Bakhtin Çevresi'ne göre form, bireysel bir girişimin ürünü olmaktan büsbütün uzak bir biçimde, belirli sosyolojik amaç ve yönelimler ışığında belirlenen toplumsal-tarihsel bir üründür. Bu yaklaşım, estetik form sorunsalını bilgi sosyolojisinin bir konusu haline getirirken, aynı zamanda edebiyat, estetik ve kültür alanlarını tarihsel ve toplumsal pratikle yeniden ilişkilendirecek bütünlüklü bir estetik kuram fikrinin çekirdeğini oluşturur. Biz bu çalışmada Bakhtin tarafından 1930 sonrasında geliştirilecek olan bu kuramın erken uğraklarını ve bu uğraklar içerisinde form ve içerik unsurlarının ilişkisini ele alacağız.Article 1933 Londra Para ve İktisat Konferansı’nda Türkiye(2024) Meraklı, Erdem; Meraklı, Erdem; 02.14. Department of History / Tarih Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu çalışmanın amacı, 1929 Dünya Ekonomik Krizi’ne karşı uluslararası ortak çözümler bulunması düşüncesiyle Milletler Cemiyeti tarafından toplanan 1933 Londra Para ve İktisat Konferansı’nın gündem maddelerini ve sonuçlarını, Türkiye’de Cumhuriyet’in ilk yıllarında izlenen ekonomi politikaları açısından değerlendirmektir. Büyük Buhran’ın etkili olduğu yıllarda devletler, krize karşı mücadele ederken birbirlerinden bağımsız iktisat politikaları izliyorlardı. Fakat bu durum sorunları çözmediği gibi, ekonomik krizi daha da derinleştiriyordu. Bu noktada konferanstan beklenen; ABD, Büyük Britanya ve Fransa gibi büyük devletlerin para politikaları ile gümrük duvarları üzerindeki anlaşmazlıklarının sona erdirilmesi ve küresel ekonomik krize karşı ortak önlemlerin alınmasıydı. Ancak konferans sonunda para politikalarında bir uzlaşmaya varılamadı ve konferansta imzalanan Gümrük Ateşkesi’nin ömrü ise sadece birkaç ay oldu. Diğer yandan konferansın katılımcı ülkelerinden Türkiye, bu dönemde gümrük duvarlarını yüksek tutuyor ve para politikalarında devalüasyon karşıtı bir siyaset benimsiyordu. Bu politika esasen, “merkezdeki” sanayileşmiş devletlerin aleyhine, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya genelinde işleyen sürecin bir parçasıydı. Çalışma ile ulaşılan sonuçlardan biri, Londra Konferansı’ndaki görüş ayrılıklarının, uluslararası konjonktürde Türkiye gibi bağımsız iktisat politikaları izlemek arzusunda olan “çevre” ülkelere avantaj sağladığı yönündedir. Makale ile varılan bir başka sonuç ise, küresel ekonomide Birinci Dünya Savaşı ile başlayıp 1929 Krizi ile hızlanan değişim sürecinin 1933’te Londra Konferansı’nda gün yüzüne çıkmış olmasıdır.Article 6. Sınıf Türkçe Dersinde Yaratıcı Yazma Yaklaşımının Öğrencilerin Yazmaya Yönelik Tutumlarına ve Yazma Becerilerine Etkisi(T.C. Milli Eğitim Bakanlığı, 2023) Akto, Akif; Bindak, Recep; Bindak, Recep; 02.04. Department of Educational Sciences / Eğitim Bilimleri Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu araştırma, 6. sınıf Türkçe dersinde yaratıcı yazma yaklaşımının öğrencilerin yazmaya yönelik tutumlarına ve yazma becerilerine etkisini tespit etmek amacıyla yapılmıştır. Araştırma 2021-2022 eğitim-öğretim yılı 2. Dönem içerisinde Mardin ili Artuklu ilçesine bağlı bir ortaokulun 6. Sınıfında okuyan 20 öğrenciyle yürütülmüştür. Araştırmada veri toplama aracı olarak yarı deneysel yöntemle tek grup ön test/son test modeli uygulanmıştır. Etkinlikler haftada iki saat olmak üzere 8 hafta boyunca toplam 16 saat uygulanmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak deneysel işlem öncesinde ve sonrasında yazmaya yönelik tutum ölçeği kullanılmıştır. Deneysel çalışma boyunca yaratıcı yazma etkinlik yaprakları kullanılmıştır. Veri toplama araçları çalışma grubunda ön test ve son test olarak uygulanmıştır. Çalışma kapsamında nicel verilerin analizinde SPSS 22.0 istatistik paket programı kullanılmıştır. Araştırma boyunca uygulanan yaratıcı yazma çalışmaları, betimsel analiz yöntemiyle analiz edilmiştir. Araştırmada şu sonuçlara ulaşılmıştır: • Yaratıcı yazma çalışmalarının neticesinde elde edilen son test puanları ön test puanlarına göre yüksek çıkmıştır. Çalışma grubunun ön test ve son test puanları eşleştirilmiş t-testi analizi uygulanarak karşılaştırılmış ve ön test ve son test puanları arasında anlamlı bir farklılık olduğu bulunmuştur. Buna göre Türkçe derslerinde uygulanan yaratıcı yazma uygulamalarının öğrencilerin yazma tutum ve becerilerinde anlamlı bir artışa neden olduğu tespit edilmiştir (p<0,05). • Betimsel analiz yöntemi sonucunda elde edilen verilere göre yaratıcı yazma çalışmaları, öğrencilerin yazma tutumlarını ve yazma becerilerini olumlu yönde geliştirmiştir.Article AHKÂM DEFTERLERİNE GÖRE 18. YÜZYIL ORTALARINDA URFA/RUHA'DA YÜKSELEN YEREL GÜÇLER VE BUNLARIN DEVLET VE ÇEVRELERİYLE İLİŞKİLERİ(Tarih Okulu Dergisi, 2018) Gümüş, Ercan; 02.14. Department of History / Tarih Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu Üniversitesi18. yüzyıl, Osmanlı Devleti yönetiminin yerel güçler lehine güç kaybettiği bir dönem olarak değerlendirilmektedir. Osmanlı toprak sistemi ve buna bağlı vergi sisteminin bu dönemde asli fonksiyonunu yitirdiği, kadimden gelen uygulamaların terk edilerek mali ihtiyaçların şekillendirdiği iş göremez köhne bir yapıya döndüğü sıklıkla tekrar edilen hususlardandır. Bu meyanda, devletin kontrol ve otorite boşluğunun yerel güçlerce doldurulduğu düşünülmektedir. Urfa/Ruha gibi aşiret ilişkilerinin güçlü olduğu idare sahalarında ayan ve eşraf yanında, aşiretli aileler de devlet kademesinde askeri unvanlar elde etmişlerdir. Bu sıfatlar, dergah-ı mualla kapıcılığı, alaybeyi, bölükbaşı gibi askeri rütbeler, çoğunlukla voyvoda gibi mali ve idari unvanlar, sipahi ve zaim gibi payelerdir. Zaman zaman aşiretli ailelerin ve aşiret mensuplarının meskun oldukları mahallerde karye ve nahiye ahalileriyle, bazen ise diğer ayan ve eşrafın oluşturduğu yerel askeri bürokrasiyle çatıştığı kaynaklardan takip edilebilmektedir. Bu haliyle Millizadeler, Fettahzadeler gibi yerel eşraf güçlerinin yanında Millî, Kîkî, Cihanbeyli (Canbegli), Karakeçi, Kırvarlı, Zırkî, Mirdasî, Berazî-Çûbî, Halallu, Gergerî, Badıllı, Pirlî, Şeyhan Abbas aşiretleri ve Bucak nahiyesi mensuplarının kendi aralarındaki çatışmalarına veya devlet önündeki durumlarına dikkat çekilecektir. Çalışma, 1 ve 2 numaralı Diyarbekir Ahkâm Defteri’nden elde edilen 1742-1763 yıllarına tarihlenen bazı belgelere dayanmaktadır. Çalışma, coğrafi olarak Ruha, Siverek, Nizip, Harput, Suruç, Rakka ve Amid idari sahalarını kapsamaktadırArticle Akademik Teşvik Uygulamasının İlk Sonuçlarına Ait Değerlendirmeler(2017) Göksu, İdris; Bolat, Yusuf İslam; 02.04. Department of Educational Sciences / Eğitim Bilimleri Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu araştırmanın amacı, 2016 yılında hayata geçirilen akademik teşvik uygulamasına ait ilk sonuçların betimsel analizini yaparak akademik çalışmaların mevcut durumunu ortaya koymak ve bazı değişkenler açısından değerlendirme yapmaktır. Toplam 107 devlet üniversitesinden 86'sına ait akademik teşvik komisyonu değerlendirme sonuçlarıyla ilgili verilere üniversitelerin web sayfalarından ulaşılmış ve bu veriler unvan, cinsiyet, fakülte ve puan başlıklarından oluşan bir forma girilmiştir. Araştırma yöntemi olarak tarama modelinin kullanıldığı bu çalışmada elde edilen veriler bölgeler, üniversiteler, birimler, unvan, cinsiyet, minimum puan, maksimum puan ve teşvik alma oranı açısından incelenerek değerlendirilmiştir. Ayrıca akademik teşvik puanları üniversitelerin 2015-2016 URAP sıralamasıyla karşılaştırılmış ve meydana gelen değişim analiz edilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre İç Anadolu Bölgesinin, akademik teşvik oranında Hacettepe, Ege, Gebze Teknik, Selçuk ve Atatürk üniversitelerinin, akademik teşvik ortalamalarında ise Kastamonu, Niğde, İstanbul Medeniyet, Ege ve Selçuk üniversitelerinin önde geldikleri; fakülteler bazında ise eczacılık, fen, su ürünleri, mühendislik ve ziraat fakültelerinin ön plana çıktığı görülmüştür. Unvan bazında teşvik alanların doçent, profesör, yardımcı doçent ve araştırma görevlisi vd. olarak sıralandığı dikkati çekmiştir. Cinsiyet bazında akademik teşvik oranlarına bakıldığında erkeklerin %25.61'inin, kadınların ise %18.02'sinin akademik teşvik aldığı görülmüştür. Genel akademik teşvik oranının %22.58 olduğu ve 86 üniversite arasından 52 üniversitenin akademik teşvik alma oranının %20'nin altında olduğu göz önünde bulundurulduğunda ve akademik teşvik oranının üniversitelerin akademik performanslarını yansıttığı düşünüldüğünde, genel olarak akademik performansın düşük olduğu söylenebilir. Bu araştırmadan elde edilen sonuçların, üniversitelerin ve akademik personelin akademik performansları hakkında değerlendirme yapmalarını sağlaması açısından önemli olduğu düşünülmektedirArticle ‘AKIFÊ WANÎ & ‘AŞIQ OSMAN SIPKÎ Û MEM Û ZÎNÊN WAN ÊN BI TIRKÎ DI KOLEKSÎYONA A. JABA DE(e-Şarkıyat İlmi Araştırmalar Dergisi, 2018) Adak, Abdurrahman; 02.08. Department of Kurdish Language and Literature / Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiDi koleksiyona A. Jaba de li ser bingeha Mem û Zîna Xanî du Mem û Zînên bi tirkî ku ji aliyê du nivîskarên cuda ve hatine nivîsîn hene. Ew jî berhemên Akifê Wanî (Kurd 39) û Aşiq Osman Sipkî (Kurd 38) ne. Her du muellifan jiyana xwe di sedsala XIXem de bûrandine. Wanî, xelkê Wanê ye û burokratekî girîng ê serdema xwe ye. Sipkî jî ji eşîra Sipkan e û ji gundekî nêzî Erzirûmê ye. Wanî, berhema xwe di 1856an de nivîsiye, lêbelê nekariye xilas bike. Nusxeya Jaba tekane nusxeya vê berhemê ye. Heçî Sipkî ye, wî jî berhema xwe di 1273 (1856- 1857)an de nivîsiye. Du nusxeyên vê berhemê hene: Nusxeya Tehranê û ya Jaba. Ji ber ku di nusxeya Tehranê de tarîxa nivîsîna berhemê û tarîxa istinsaxa wê yek e, bi ihtîmaleke mezin ev nusxe ya muellif e. Daneyên berdest nîşan didin ku nusxeya Jaba di sala 1283 (1866-1867)an de li ber nusxeya muellif hatiye istinsaxkirin. Her du nusxeyên koleksiyona A. Jaba dema muellifên wan hatine Erzirûmê li ser daxwaza Jaba hatine istinsaxkirin. Wisa xuya ye ku istinsax bi lez û bez hatiye kirin. Lewra di nusxeyan de huner û teknîkên berhemên destnivîs li ber çavan nehatine girtin. Taybetiyeke her du nusxeyan ew e ku şûna Mem û Zînê bi navê “Riyazê Eşq”ê (bi xwendineke şaş Reyahînê Eşq) hatine binavkirin. Her çi be veguhestina van nusxeyan bi rêya koleksiyona A. Jaba bo roja me gelekî girîng e. Di gotarê de em ê bîyografîya Wanî û Sipkî di çarçoveya zanyariyên nû de ron bikin, li ser her du destnivîsan analîzeke kodîkolojîk bikin û di hin xalên binîqaş de hizrên xwe îfade bikin.Article ‘ALÎ EL-CARÎM VE ‘ŞAİR BİR KRAL’ ROMANINDAKİ BAZI ŞİİRLER ÜZERİNE BİR İNCELEME(e-Şarkıyat İlmi Araştırmalar Dergisi, 2021) Can, Zehra Nurdan; Yılmaz, Nurullah; 02.02. Department of Arabic Language and Literature / Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiArap edebiyatında günümüze kadar ulaşmış ve eğitim-öğretim alanında hala faydalanılan dilbilgisi kitapları denilince akla gelen ilk isimlerden biri ‘Alî el-Carîm’dir. Yazar dünya çapında bilinen ve okullarda kullanılan dilbilgisi kitaplarının yanı sıra şiir ve roman alanlarında da kaleme aldığı eserler sayesinde çok önemli bir edebiyatçı olarak Arap edebiyatı tarihine geçmiştir. ‘Alî elCarîm klasik tarz etkisi altında yetişse de edebi konularda düşünürken ve bu düşüncelerini gerek roman gerekse şiir olarak yazıya dökerken modern tarzı savunmuştur. Tarihe duyduğu ilgi ile tarihi roman başlığı altında yazdığı eserler geleceğe hem Arapçayı hem de Arap tarihini iyi ve kolay bir şekilde anlama, öğretme ve aktarma fikri ile kaleme alınmıştır. Bu romanlardan biri de şiirle tarihi bir araya getirdiği “Şâ’ir Melik (Kral Bir Şair)” romanıdır. Bu bilgiler doğrultusunda yapılan çalışmada ‘Alî el-Carîm’in hayatı ve eserleri hakkında kısaca bilgi verilmiş, “Şâ’ir Melik (Kral Bir Şair)” romanının konusuna, ana karakterlerine değinilmiş ve romanda geçen şiirlerden bazıları tematik olarak tahlil edilmiştir.Article Ali Tûsî'nin Gazâlî'nin Tehâfüt'ünün On Yedinci Meselesine Katkıları(2016) Kılıç, Muhammet Fatih; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu makalede, XV. asır Tehâfüt yazarlarından Ali Tûsî'nin sebeplik meselesine hasrettiği on yedinci bölümle ilgili bir argümantasyon analizi sunulmaktadır. Bu analiz, Ali Tûsî'de, Gazâlî'nin Tehâfüt'ünde aynı meseleye hasredilen on yedinci bölümle benzer yanların olduğunu; yanı sıra ondan farklı kavram ve argümantasyon yapılarının bulunduğunu gösterir. Benzerliklerin başında, Ali Tûsî'nin sebepliğin ontolojik bir zorunluluk içermediği ve fakat bu durumun bilgilerimizdeki kesinliği zaafa uğratmayacağı konusunda Gazâlî ile ortaklaşması gelir. Farklar arasında ise, Ali Tûsî'nin sebeplik tartışmalarına dâhil ettiği nefsü'l-emr kavramı, hakîkî illiyetsıradan sebebiyet ayrımı ve hareketin sebepleriyle ilgili fizik ve metafizik açıklamalar arasındaki çelişkilere odaklanan argümantasyon bulunur. Bu özellikleri nedeniyle Ali Tûsî'nin Tehâfüt'ü, dar anlamda bir şerh olarak değerlendirilemez. Ali Tûsî, post-klasik dönemde sebeplikle ilgili yapılmış tartışmaları dikkate alarak on yedinci meselede Gazâlî bağlamını aşan bir tavır sergilemiştir.Article ALLAH -İNSAN ARASINDA ONTOLOJİK, EPİSTEMOLOJİK VE VAROLUŞSAL BİR İLİŞKİ BİÇİMİ: TEVEKKÜL(2016) Akto, Akif; 02.04. Department of Educational Sciences / Eğitim Bilimleri Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiTevekkül kavramı ve doğasını ele almayı amaçlayan bu makale tevekkülün Kur'an ve Sünnet'teki önemini vurgulamak ve insan ile Allah arasındaki ilişkide tevekkülün taşıdığı değeri ortaya koymak üzerinde odaklanmaktadır. Bu makalede/çalışmada tevekkül kavramının doğasında nasıl bir ayrıntı vardır? Kur'an ve Sünnet'te tevekküle yüklenilen anlam ile tevekkülün yaşanılan anlamı arasında herhangi bir farklılık var mıdır? Tevekkül kavramının anlamıyla karıştırılan başka benzer kavramlar var mıdır? Varsa bu kavramların tevekkül ile ilişkisi nedir? Ve tevekkül kavramının anlaşılmasında ne tür katkı sağlamaktadır? İnsan ile Yaratıcısı arasında ne tür bir ilişki biçiminden söz edilebilir? Bu ilişki biçiminde tevekkülün ne tür bir değeri vardır? İnsan ile Allah arasındaki tevekkül ilişkisinin farklı anlamlarda kendisini göstermesi ne tür sorunsalları ve çözümlemeleri açığa çıkarır? Tevekkül kavramı ve doğasından oluşturulan bu sorular bir değerlendirme zemininde ele alınacaktır. Bunun için bu makalede tevekkül kavramının, sözlük ve ıstılahı anlamları tanımlanarak, Kur'an ve Sünnet'te nasıl ele alınıp işlendiği ayet ve hadislerle belirginleştirilerek ele alınacaktır. Tevekkül kavramının yanlış mecralara veya anlamlara sürüklenmesine etki eden bir takım kavramlarla olan ilişkisi üzerinde durulacak, kavramın daha iyi anlaşılması için zemin hazırlanacaktır. Ayrıca tevekkül kavramı Allah ile insan arasında üç temel ilişki biçimi olarak isimlendirilebilecek ontolojik, epistemolojik ve varoluşsal ilişki bağlamında ele alınacaktır. Son olarak tevekkül kavramının Kur'an ve sünnet gibi dinin temel kaynaklarındaki yerini teorik olarak belirlemek, epistemolojik, ontolojik ve varoluşsal ilişki açısından tevekkülün önemi üzerinde durarak bir tür değerlendirmeye gidilecektir